Sakarya Savaşı 23 Ağustos 1921 -13 Eylül 1921
Savaş Bakanı Teotokis, İngiliz Askeri Ataşesi Mr. Nairne ”…Bu sabah savaş başladı. Biz 5 Eylülde Ankara’da olacağız. Birlikte hakiki Türk kahvesi içeriz!” dedi.
Kaçaklar Yunan küçük ikmal kollarını durdurup soymaya koyuldular.
Zamir Bey,”Hüsrev Bey” dedi. “…bu savaşı kazanma olasılığımız yüzde kaç?” Hüsrev Gerede dürüstçe bildirdi. “Yüzde elli bir.”
Dr. Mim Kemal Bey Alagöz’e gelmişti. Değişen bir şey yoktu.”Ama Paşam, siz hareket ettiğiniz sürece ne bu kırık iyileşir, ne ciğerdeki tahriş.” Paşa, “Haklısınız ama.”…şu sargıyı da biraz gevşek sar, belki cepheye inmem gerekebilir.”
Mangal Dağı’na yaklaşan Yunan 1. Tümeni 5. Tümen Komutanı Yarbay Kenan Bey’İ huzursuz etti. 2.Gurup’tan takviye istedi. Bu istek geri çevrildi. Selahattin Adil Bey sesini yükseltti: “Ama o gelene kadar da benim görevim!” Kenan Bey ihtiyatta tuttuğu üçüncü alayını da cepheye sürdü. Selahattin Adil Bey Meclis Muhafız taburu ile ihtiyattaki alaya hemen Mangal Dağı’na hareket etmeleri emrini verdi. Hava çok kötüydü. Telsiz ve telefonlar çalışmıyordu. Selahattin Adil Bey zorlukla 5.Tümen Karargâhı’na gelebildi. Muhafız Taburu geldi. Alay daha gelemedi. Sol Kanada gitmek emrini alan 1.Grup yoldaydılar.2.Grubun sol yanına yürüyorlardı. İzzettin Bey grubunu gün doğmadan sol kanada yetiştirmek istiyordu. Mangal Dağı’ndan savaşın vahşi sesi yansıyordu. Cephe Karargâhı, düşmanın Mangal Dağına taarruz ettiğini ve savaşın sürdüğünü bilmiyordu…5.Tümen ‘in de Mangal Dağı’nı bıraktığı öğrenildi. M.Kemal Paşa, “…Ama bu savaş mazeret kaldırmaz tabi. Soruşturma açtırdım.”dedi…
İsmet Paşa gece Başkomutan’a geldi. “…Orduyu daha gerideki sağlam bir hatta almamız gerekebilir” dedi. Sakarya’dan sonraki ilk savunma hattı Zir-Malıköy-Haymana hattıydı. Başkomutan, hükümet ve Meclis’in Kayseri’ye taşınmasını istedi. Fevzi Paşa 3.ve 2. Gurupların durumunu inceleyip gerekli emirleri verdikten sonra telefonla arayıp 1.Grup Komutanı Albay İzzettin Bey’e.”…Metanet ve sükunetle savaşı sürdürün” dedi. Alagöz Karargahı’nı aradı, geri çekilmeyi gerektirecek kadar tehlikeli olmadığını bildirdi. Başkomutan 3. Ve 2. Grup cephelerini görmeye karar verdi. Düşmanın ateş gücü çok yüksekti. Zorunlu çekilmenin sebebi buydu. Başkomutan komutanlara yeni yöntemi özetleyerek anlattı. Cepheyi dolaştı. “Gazanız mübarek olsun!” Zir-Malıköy –Haymana hattına çekilmeye gerek yok” kararını verdiler. Albay İzzettin Bey en sondaki 3. Süvari Tümeni Komutanı Binbaşı İbrahim Çolak’a ve ona bağlı olan piyade alayına şu emri yolladı:”Gerek tümeniniz, gerek emrinizdeki piyade alayı, mahvoluncaya kadar dayanacak ve düşmana yol vermeyeceksiniz.” Başkomutan telefon ederek durumu sordu. İzzettin Bey sarsılan bazı birliklerini biraz geriye çektiğini anlattı. “Düşman gece baskına ve gece hücumlarına kalkışabilir. Gece baskınlarını mutlaka süngü hücumlarıyla püskürtün.”…Çaldağı’nın güney yamaçlarından yukarı tilki gibi sessizce tırmandılar. Baskın için yayıldılar ve zirvedeki Yunan birliğinin içine birkaç noktadan birden süngüleriyle hışım gibi daldılar. Zirve ve çevresini temizleyip mevzilendiler. Saat 01.00. Savaşın 9.günü başlamıştır:11 Ağustos! Cephe Karargahı’nda genel olarak gündüz uyunuyor, gece çalışılıyordu. Ama günler o kadar hareketli geçmekteydi ki gündüzleri de uyumak mümkün olmuyordu artık. Fırsat bulan uykusuzluğunu 5-10 dakika kestirerek gidermeye çalışıyordu. İsmet Paşa Başkomutanın yanına saat 01.00.’den sonra gelebildi. Yorgun ve sıkıntılıydı. “Merkez’de düşman durmadan saldırıyor. Yarın da saldıracaklardır. Kemalettin Sami Bey Çaldağı’na bir alay sevk etmiş. Çal’da bu gece sadece bu alay var. Öbür birlikler ancak sabah yetişebilir. Bu gecemiz çok kritik. Çaldağı’nın eden çıkması olasılığını dikkate alarak Kızılırmak’ın doğusuna çekiliş planlarını hazırlamaya başladık.”M.Kemal Paşa başını kaldırdı: “Çaldağı elden çıksa da çekilmeyeceğiz.” dedi. Yunan 10. Tümeni sabaha karşı taarruza geçti.190.Alay arka arkaya süngü hücumları yaparak Yunanlıları önce durdurdu, sonra zirveden iyice aşağıya sürdü. Üçüncü Kolordu’nun sabah raporu General Papulas’ı delirtmişti. “Bir alay tümenimizin içine dalıyor, Koca tümen Çaldağı’nı işgal edemiyor. Oysa ben dün Kral’ ve hükümete “Ankara’ya yürüdüğümüzü” bildirmiştim.
Başkomutan, tehlikeli durum nedeniyle hepsi mutsuz ve hayli telaşlı olan komutanların ve kurmayların ellerini sıktı, hatırlarını sordu. Çok iyi dövüştüklerini söyleyerek teşekkür etti. “Çaldağı’nın bizde kalması için ne mümkünse yapın. Elimizden çıkarsa geçerli kurallara göre yenildiğimizi düşünenler olacaktır. Ama böyle düşünenler yanlış yapacaklardır. Çünkü biz alan savunması yapıyoruz. Bu yöntemde hakim yer düşüncesinin yeri olamaz. Bu ordu aklını ve anlayışını koruyorsa onun için mevzi önemli değildir. Bir asker her yerde savaşır. Öyleyse Çaldağı’nı da her alan gibi şiddetle, inatla savunacağız. Eğer elimizden çıkarsa, araziye mahkûm olmayacağız. Durup cephe kurmak için ille dağ, tepe aramayacağız, elverişli bir yer bulmak için kilometrelerce geriye gitmeyeceğiz, beş yüz metre, bin metre geri çekilip yeniden cephe kuracağız ve aynı azimle savaşa devam edeceğiz.”
Tümenlerin çözülmesi ve Çaldağı’nın düşmesi Cephe Karargâhında sinirleri gerdi. Geç saatte Binbaşı Tevfik Bey nefes nefese İsmet Paşa’nın odasına daldı. Şimdi haber gelmişti. “Çekilen tümenler Başkomutan’ın istediği gibi biraz geride durup yerleşmiş, sağdaki ve soldaki Gruplarla da değinti sağlamışlar. Çaldağı’nın kuzeyinde dağın eteğinin 300 metre gerisinde cephe yeniden kurulmuştu. Düşman tümeni Çal’ı işgal etmiş ve durmuş. Demek ki o da iyice yorulmuş.” İsmet Paşa ayağa kalktı. “Hayır, bence başka bir şey oldu.” Başkomutan’la İsmet Paşa da beklediler. Bu gece kimse gözünü kırpmadı. Düşman gece boyunca kıpırdamadan kaldı. Çaldağı’nı ele geçiren tümen dağı savunmak için durmadan siper kazmaktaydı. Öteki Yunan tümenleri de hareketsiz kaldılar. Tarih 3 Eylül’dü. Daha önce General Papulas’ı çok iyi çözümlemiş olan İsmet Paşa hükmünü verdi. “Papulas korkuya kapılıp fikren yenildi ve ordusunu durdurdu. Şimdi bir kazaya uğramadan savaşı sona erdirmenin yollarını düşünüyordu. Papulas, Hükümetin onayı ve izniyle geri çekilmek istiyordu. Daha ağır bir duruma düşmemek için ordunun nehrin batısına çekilmesi zorunluydu. Bu duyarlı kesimi, iyice güven altına almak için yakındaki Türk birliklerinin daha geri atılmaları gerekiyordu. Ertesi gün Üçüncü Kolordu’nun bu kesimdeki Türk birliklerine taarruz etmesi ve cephedeki yaralıların hızla Eskişehir’e gönderilmeleri kararlaştırıldı. 4 Eylül sabahı General Stratigos Papulas’ın raporuyla Eskişehir’e hareket etti. Oradan Bursa’ya geçecekti. Taarruzun hiçbir anlamı kalmamıştı. İsmet Paşa 5 Eylül günlü emrinde,”bundan sonra elden çıkacak her yerin kesinlikle geri alınmasını” emretmekteydi. Savaşın on dördüncü günü Yunan Üçüncü Kolordusu yeniden taarruz ettiyse de istenilen sonucu alamadı. Üç kolordu da savunmada kalacaktı. Geri çekileceklerini ordudan gizliyorlardı.
Kaynak: Şu Çılgın Türkler- Turgut Özakman